28 Şubat 2010 Pazar

doğum gününü nöbette kutlayan adam..

zaten çok sevmezdim kutlanmasını ve kutlamayı ama insan gece 2-4 nöbetinde doğum gününü farkedince hayıflanıyor işte..

hiçbir sigarayı tam içmemiştim o güne kadar.. nöbette yasak olmasına rağmen ciğerlerimi doldurdum dumanla akabinde çaprazımızı bozup kutladık nöbet arkadaşım cemil halil ile..

neyse işte.. keşke doğumgünlerinde nöbet tutulmasa.

20 Şubat 2010 Cumartesi

Yarım Kalan Öykü

Bir gün adam gibi yazı yazmayı becerebilirsem,bu;aşağıdaki yazının sahibi arkadaşımın hem teknik hem moral desteği sayesinde olacaktır.Yazısını yayınlamama izin verdiği için kendisine tekrar teşekkür ediyorum.

yavaş yavaş gözlerimi açtım , saate bakmadan önce bir etrafı süzdüm.
karanlıktı.salondan da tv sesleri geliyordu.el yordamıyla buldum cep telefonumu.
saate bakmaya çalışırken gözlerim kamaştı, kıstım gözlerimi.
01:08 idi. daha sabah olmasına çok var diye düşündüm.
yine de kalktım yataktan.uyuyamayacaktım biliyordum, bir kere uyandım mı uykumdan
asla uyuyamazdım.o'na çekmiştim.bir şey olduğunu seziyordum ancak hiçbir şey sormamaya
kararlıydım.kendisi anlatsın istiyordum.ama ya anlatmazsa?
hiçbir zaman çok konuşan bir tip olmamıştı.onu bu yüzden sevmemiş miydi?
odanın kapısını açtım ,salona doğru ufak adımlarla yürüdüm.üşümüştü ayaklarım.
kış gelmesine rağmen kaloriferleri henüz yakmamışlardı.zati kışın hiç yakmazlardı.
tv ışığı o'nu aydınlatıyordu.ifadesiz bakışlarla baktı bana .koltukta yanına oturdum.

"noldu? uyuyamadın mı? "diye sordu.

"hayır" diye cevapladım "görünüşe göre sen de uyuyamamışsın"

hiçbir şey demedi.boşu boşuna asla konuşmazdı.
aslanlarla ilgili bir belgesel izliyordu.

"seni bu aslanlara benzetirim hep "deyiverdi aniden."çok güçlüsün,bir o kadar da yırtıcı "

duymamazlıktan geldim.ciddi bir şey söylemek üzereydi.anladım .beni her bırakıp
gidişinden önce güçlü olduğumu söylerdi.ancak bu seferki gidişine hazırlıklı değildim.
mutfağa yöneldim.söyleyeceklerini geciktirmek için kahve yaptım.iki dal kalmıştı sigara paketinde.
birini aldım,diğerini sonraya sakladım.
derin bir nefes çektim sigaradan.kahvemi de alıp cama doğru yöneldim.
kaç gece beklemiştim onu bu camda? kaç kere doğurmuştum güneşi,kaç gece batırmıştım ?
bir milyondan geriye saydım.sonra yoruldum,artık saymayı bıraktım.


Bingül Yalçın

Gençler





Fotoğraftakilerin biri askerde.Öteki,askerliği bitirmiş fakat hala harcadığı beş ayın hayatında ne gibi değişiklikler yaptığının farkına varmaya çalışıyor-belki de hiçbir zaman varamayacak,belki de o beş ay hiçbir değişiklik yaratmadı-kim bilir?En sonuncusu,belki de içlerinde en umutsuz ama aynı zamanda en çok umut dolu olanı.Üniversiteye ilk başlayan ancak hala bitirememiş olan.bilmemkaç senedir bitirmeye çalıştığı okulun ne anlam ifade ettiğini okula başladıktan yıllar sonra anlamış ancak farkına vardığı şeylerin onu çevresinden ne kadar uzaklaştırdığını da üzülerek izlemekte...Türkiyede yaşayan üç genç.İnsanları hayata hazırlayamayan bir eğitim sisteminin tornasından geçmiş fakat hiçbir zaman o eğitim sisteminin hedeflediği bireyler olmamış,olamayan,olamayacak üç genç.Birbirinin en iyi dostları olan fakat artık biraraya gelme imkanları gittikçe sınırlı olan.Biraraya geldikleri nadir anlarda okudukları lisenin gece manzarasına tav olup çekirdek çitleyen,Okulun futbol sahasına vuran gölgelerinin fotoğraflarını çeken üç tane ne yaptığını bilmeden yaşayan,hayattan zevk almaya çalışan,toplumun ak dediklerine kara diyen-en azından demeye çalışan-üç genç.Bu saatte bu yazıyı bana yazdıran üç genç.Nerdesiniz?

13 Şubat 2010 Cumartesi

Blue Angel

12 Şubat 2010 Cuma

Dijital Esaret

Bu kavram kargaşası içinde,IPOD'dan çagrı atmaya çalışmak,televizyonumuza mail gelmesini beklemek,vs...Sahi insanlığın update vakti gelmedi mi?



Hep yanımdakinin cep telefonu çalıyor. Mesajlar, mail’ler, telefonlar. Benimkinde tık yok! Aldırmıyorum önce. Sonra ister istemez zihnim takılıyor. Bir süre sonra garip bir duyguya kapılıyorum: “Ne o yahu, onunki telefon benimki anahtarlık mı?” diye söylenen biri var içimde! Bir “bip” çok şeyi değiştirecek, bir mesaj içimi ısıtacak sanki! Zaman geçtikçe kalbim de sızlamaya başlıyor. Anlıyorum ki yalnızlığından hoşnut birine bile “elektronik yalnızlık” bazen fena koyuyor! Çünkü yalnızlık değil de, koyu bir terk edilmişlik duygusu yaratıyor!

2 Şubat 2010 Salı

Şeker bile yiyemez ki,kağıt gibi yanan çocuk..


KIZÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

Nazım HİKMET

Fillerin kavgasında ezilen hep çimen olur..Fotoğrafın videosu yayınlandı...Bu video ABD'nin silah denemelerindeki başarısının göstergesidir..Bu görüntülerden sonra ABD savunma bakanlığının düştüğü not:Napalm bombası geliştirme projesi bombanın yüksek yakıcılık özelliğine sahip olması ve denemelerde gerekli yıkıcı etkiye ulaşılması nedeniyle başarıyla sonuçlanmıştır....GOD BLESS AMERİCA

1 Şubat 2010 Pazartesi

Money Talks,Demirören Wins !!



Dün yapılan Beşiktaş genel kurulunda başkanlığı yeniden Yıldırım Demirören kazandı.Seçimdeki rakibi Murat Aksu'dan neredeyse iki kat daha fazla oy alan Yıldırım Demirören'in camidan gelen tepkilere rağmen bu kadar oyu nasıl aldığı tartışma konusu.Kulislerde konuşulan Yıldırım Demirören'in kulüpten alacağı olan 40 milyon doların genel kurul üyelerinin bu seçimde çok etkili olduğu.Tabi Yıldırım Demirören'in de üyelere seçimden önce nasıl ve ne gibi vaatler ve teşviklerde bulunduğu da ayrı bir tartışma konusu.Ayrıca genel kurulun yapılacağı seçim salonuna giden yoldaki trafik yönlendirme işaretlerinin normal günlerin aksine caddelerden kaldırılmış olması demokrasinin ne kadar gelişmiş olduğunun göstergesi olmaya devam ediyor.